Accueil/Home  ||  Armelle Canitrot - Barbara Oudiz - Jean Arrouye - Magalie Jauffret - Olivier Delhoume - Ezgi Atabilen

 

 

 

“65’inde fabrikasini kapatti fotografçi oldu”,
by Ezgi Atabilen

 

 

Gilbert Garcin, kisaca ‘Bay G.’, ilginç biri. Isleri üzerine konusmayi pek sevmedigi gibi, röportaj vermeye de yanasmiyor ki bizim teklifimizi de nazikçe reddetti. Bir düzine sorumuza karsilik kendisinden söyle bir yanit geldi: “Bilmiyorum...” Biz de onun yerine, yabanci basina verdigi çesitli röportajlardan yola çikarak, Bay G.’yi Türkiyeli sanat izleyicine daha yakindan tanitmaya koyulduk... Çünkü onun hikâyesi, aslinda ibretlik bir cesaret ve tutku öyküsü...

Gilbert Garcin hayatinin büyük bir kismini Fransa’nin Marsilya sehrindeki lamba fabrikasini yöneterek geçirdi. Ama 65 yasindayken Arles’da katildigi Pascal Dolemiux yönetimindeki bir haftalik fotograf atölyesini takiben fotografçi olmaya karar verdi. Iste senelerini verdigi lamba fabrikasinin kapisina zinciri böyle vurdu. Hayatinin geri kalanini fotograf çekerek geçirmeye karar verdi. Simdi, 83 yasinda. Yani, üzerinden tam 18 sene geçti. Islerini halen ayni sevk ve tutkuyla üretmeye devam ediyor. Bir röportajinda fotograflarinda yer verdigi kurgu karakterin, ki Gilbert Garcin’in ta kendisidir, elinde saatler tutmasi, labirent yahut çemberlerden mütesekkil ütopik mekânlarda adeta kendini arar gibi gösterilmesinden yola çikilarak kendisine zaman ile kurdugu iliski sorulmus. Garcin söyle yanitliyor: “Tam bir istirap... Zaman parmaklarinin arasindan akip gider. Fotografa basladigimda 65 yasindaydim. Bazen dostlarim ve ailem çok aceleci oldugumu düsünür. Ama seçenegim yok: Bir 50 yil daha yasamayacagim.”

‘MR. EVERYONE’ BAY G.’NIN TA KENDISI
Garcin, teknigini gelistirmekte Pascal Dolemiux’un büyük etkisi oldugunu anlatiyor. Söyledigine göre, fotomontajla çalisma fikrini ondan almis. Bu teknikle neler yapabilecegini ondan ögrenmis. Daha çok atik maddeleri farkli objelere dönüstürdügü fotograflar üreten Dolemiux, sanatçiya da ayni seyi yapabilecegi, araya katacagi bir kurgusal karakterle farkli bir dünya yaratabilecegi tavsiyesinde bulunmus. Bay G. de kulak vermis sanatçinin sözlerine. Mizah yüklü ve sürreale yakin siyah beyaz fotograflarinda gerçeklikle kurgu arasinda ince bir çizgi var. Kurguladigi sahnelerde kum, tas, çamur ve ip gibi gerçek objeler kullanarak gerçek gölgeler olusturuyor. Objelerin ölçekleriyle oynayarak, gerçekligin yerini alan göz yanilsamalari yaratiyor.

Kurguladigi sahnelerde basrolü üstlenen karaktere ise su adi veriyor: ‘Mr Everyone’. Yani sizin gibi, bizim gibi, herkes gibi biri... Gilbert Garcin’e ‘Mr. Everyone’ kimdir diye sordugumuzda bize “Mr. Everyone, Mr Everyone’dir, belki de Mr Anybody olabilir” yanitini vermisti.

Bay G.’nin oldukça ilginç bir çalisma sekli var. Fransa’daki bir sahil kasabasi olan La Ciotat’taki evinin küçük bir odasini atölyeye çevirmis. Burada geçirdigi zamanlari söyle anlatiyor: “Önce görmek istedigim fotografin çizimini yapiyorum. Sonra evin terasina çikip kendi kendime pozlar veriyorum. Komsularim ben bunu yaparken çok egleniyor. 24x36 boyutlarinda bir fotograf çekiyor ve 15 cm uzunlugundaki kendi görüntümü fotograftan kesip ayiriyorum. Evin hemen yakinindaki sahilden kumlari tasiyor, atölyemdeki masanin üzerine yayiyorum. Sonra bulutlar ve ip gibi diger nesnelerle sanki bir film sahnesi kurguluyor, kendimi de sahnenin içine yerlestiriyorum. Geriye bir tek fotografini çekmek kaliyor.”

Jacques Tati, Charlie Chaplin, Woody Allen ve Andy Warhol gibi islerinde kendilerini kullanan nice sanatçiya çokça sorulmus olmalidir ki, Bay G. de ayni soruyla çok karsilasmis: “Bu yaptiginiz narsistik bir sey degil mi?” O ise söyle yanitliyor: “Otobiyografileri veya kisisel günlüklerini yayimlayan insanlara bakin. Onlar kendilerini benden çok daha fazla teshir ediyor. Ya da politikacilar! Bir ara islerim bir kasabada sergileniyordu. O sirada büyük bir seçim kampanyasi vardi. Her yerde posterler, afisler falan... Kasabanin belediye baskani yanima gelip söyle sordu: ‘Fotograflarinin herkes tarafindan görünmesi seni rahatsiz etmiyor mu?’ Söyle cevapladim: “Her yerde fotograflarinin olmasi seni rahatsiz ediyor mu?”

TOY BIR DELIKANLI OLSAYDIM VAZGEÇERDIM
Özgün teknigi olusturduktan sonra, ilk adimi islerinin düzinelerce fotokopisini çekip Fransa ve yurtdisindaki galeri, müze ve fotograf festivallerine yollamak olmus. Ilk geri dönüsler agirlikli olarak olumsuzmus. Hatta bir müzenin direktörü ona söyle demis: “Bayim, fotograf çekmeye karar verdiginizde, beni görmek için tekrar gelin.” Bunun gibi seyler... Bay G. diyor ki “Eger 18 yasinda toy bir delikanli olsaydim, her seyi orada birakabilirdim. Ama insan 65’inde olunca, kendine pes etme hakki tanimiyor.” Yani, sanat piyasasinda yer edinmesi öyle pek de kolay olmamis.

Bir de bugüne bakalim...

Gilbert Garcin’in 18 yila ulasan ve hâlâ devam eden kariyeri boyunca çalismalari Fransa, Isviçre, Hollanda, Almanya, Kanada, Ispanya, Rusya, Polonya, Ingiltere, Belçika, Küba, Brezilya, Amerika ve Slovakya da dahil olmak üzere çesitli sergilerde yer aldi. Kisisel sergilerinden bazilari; Londra’daki Hoopers Galeri, Paris’de Filles du Calvaire, Brezilya San Paulo’da Museu Brasileiro da Escultura ve Australya Fotograf Merkezi’nde oldu. Garcin’in eserleri ulusal ve uluslararasi birçok özel ve genel koleksiyonda da yer aliyor.


“Mr. Everyone’in Dünyasi” (Lara Fresko)
Gilbert Garcin’in “Bay G” adli sergisinin kurgusu bireyden yola çikarak insanligin
hikayelerini anlatiyor.

1929 dogumlu Gilbert Garcin fotografla calismaya 65 yasinda basladi. O zamana kadar kendi kurdugu ampul fabrikasinin yoneticiligini yapan Garcin, emekli olduktan sonra kazandigi bir yarismanin sonucunda Pascal Dolemieux’nun yaninda atölye calismalarina katildi. Bugün 83 yasindaki sanatçi son 18 yilda kayda deger üretimler yaparak sanat kariyerinde önemli bir yere geldi. Garcin’in, Istanbul’daki sergisinde de
gorebilecegimiz gibi fotograflari stil ve içerikleri itibariyle sürrealist resimleri ve Escher’nin çizimlerini andiriyor. Sergideki siyah beyaz fotograflarda beliren erkek karakter, sanatçinin kendi figürü; minyatür film seti gibi görünen kurgularsa küçük atölyesinde, plajdan tasinmis kumlarin üstünde kurulmus dünyalar. Bir fotograftan kestigi kendi figürünü kum üzerinde olusturdugu minyatür dünyalara yerlestirerek yarattigi kompozisyonlarda iki boyut ile üç boyut birbirine geçiyor; bir yandan objelerin gölgeleri üç boyut yanilsamasi yaratirken diger yandan figürün duzlugu göze çarpiyor.
Garcin kurgularinda basit sorulardan yola çikiyor. Hikayeleri mitolojiden, deneyimden, dusuncelerden ve modern sanatin estetiginden besleniyor. Garcin kurdugu minyatür setlerde saatler, kutular ve iplikler gibi gündelik esyalarin yani sira kagit, hamur, kaya, kum, bugday gibi dogal malzemeler de kullaniyor. Kareler, çizgiler, labirentler ve baska geometrik kompozisyonlardan olusturdugu düzenek içerisinde zamani ve mekani bölüyor ve çerçeveliyor. Garcin’in, sergide de fark edebilecegimiz gibi, eserlerinde zamanin varligi siklikla karsimiza çikan saatlerden ibaret degil. Sonsuz döngülerde ya da paralel seritler halinde dizilmis ipliklerle yaratilmis zamansiz sahneler de ciddi bir zaman kaygisi tasiyor. En önemlisi, sanatçinin yeni fotograflar ürettikçe yaslanmiyor olmasi. Bütün eserlerinde kendi figürünü kullanan bir sanatçidan bahsederken otoportre geleneginden bahsetmemek olmaz. Garcin’in pratigi bu açidan Cindy Sherman’inkini andirsa da onun gibi kiliktan kiliga girmiyor, tam tersine hep ayni trençkotu giyiyor. Yüzünü ölçüde belki kendi içinde bile yeteri kadar rol degistirmiyor Garcin. Belki bu yüzden sergide de goreceginiz figürüne Mr. Everyone adini vermis.

Esine hediye
Garcin’in sergideki fotograflarinda karsimiza çikan figür aslinda ne Garcin’in kendisi,
ne bir erkek, ne bir kadin, ne de herhangi baska bir kimligin temsilcisi. Bu da,
bir bakima, fotograflarin ilgilendigi soru ve sorunlarin temelde çok basit mitolojilere
dayanmasinin tutarli bir tamamlayicisi. Garcin’in fotograflari tekil deneyimlerden yola çiksa da çok daha evrensel bir insan deneyimini yansitma iddiasinda. Kendini, kendinden baska bir karakter olarak eserlerinde kullanmasi itibariyle Charlie Chaplin ve Woody Allen’a da benzetiliyor. Son yillarda kendi figürünün yanina esini de ekledigi eserler üretiyor. Bu eserlerden örnekler de yer aliyor Elipsis’teki sergide.
Esine bir hediye yapmak üzere basladigi seride iletisimsizlik, beraber yasamanin ve deneyimlemenin zorluklari gibi durumlari ele aliyor. Bu seriden yola çikarak olusturmayi planladigi ama henüz gerceklestiremedigi kitap projesi hakkinda ise soyle diyor: “Hikayelere ikinci bir karakter eklemenin ne kadar zor olacagini tahmin edemedim. Esim ya çok pasif bir karakter olarak kaliyor ya da sadece bir izleyici olabiliyor ve bu sekilde fotografa çok bir sey katmiyor. Etkin bir durumda oldugundaysa fotograflar bir karikatür ya da foto- roman gibi anektodal oluyor.”